ROMAN VE HUKUK
Her çağda genel olarak edebiyatı yozlaştıran asıl unsur, onun metinlere münhasır bir tür olarak ele alınması, ontolojik konumundan koparılarak sadece bir sanat meselesi olarak algılanması hususudur. Suç olgusu, hayatın merkezinde yer alan ve kişinin beninin gerçek yönleriyle ortaya çıkmasını sonuç veren bir eylem biçimidir. Çünkü bu olgu, bireysel benin psikolojik kırılmaları yaşadığı ve yaşayabileceği bir zemini ifade eder. Roman, bireysel benin bağlı olduğu zihniyet biçimiyle deşifre edilmesini gündeme getirir. Edebiyat ve hukuk arasındaki ilişkiyi ortaya koymanın yolu, toplumsal yaşamda hukukun gerekliliğini temellendirmekten geçer. Sosyal bir varlık olan insanın toplumsal yaşamını düzenlemesi hukuk kurallarını ortaya çıkarmıştır. Hayatın bütün boyutlarıyla romana yansıdığı düşünüldüğünde suç olgusunun romanlarda işlenmesi kaçınılmaz olmaktadır. Bireylerin suç ortamındaki eğilimleri, doğal olarak hak-hukuk kavramına yönelmemizi gerektirir. Hukukçu yazarların, bu bahsi özellikle metinlerine taşıdıkları, toplumsal ortamdaki, haksızlıkları göz önüne serdikleri, toplumsal bir gaye adına hakjı bir kaygı taşıdıklarını görüyoruz. Kimi yazarların ise ideolojik tutumlarından kaynaklanan sübjektif bakış açıları ile kahramanları ve olayları yönlendirdikleri, taraflı yargılara ulaştıkları görülmektedir. Nurullah Ulutaş, bu çalışmasında modern hukuk sistemine uyum sağlayamamış bir zihniyet geleneğini, hukukçu yazarların metinleri üzerinden irdelemektedir. Bu yaklaşım, gerçek hayattan canlı izler taşıyan eserlerde kurgulanan olay ve karakterlerin öze dönük bir eleştiriyi gündeme getirmesi anlamında manidardır.
Sayfa Sayısı: 360
Ebat: 13,5*21
Kapak: Kuşe
Kağıt: Kitap Kağıdı